Sayfalar

25 Mayıs 2020 Pazartesi

Ailenin Çöküş Mekanizması ve Bu Çöküşü Durdurmanın Yolu

Bir önceki blog yazımda belirtmiştim ki aileyi çöküşten kurtarmak konusunda "tek imkanımız ve şansımız şu anda ve öngörülebilir gelecekte Ak Parti ve onun iktidarıdır, fakat şu da lazımdır ki bizden olan Ak Partili yetkililer bir şekilde uyarılarak kendilerine getirileler." Peki hiç düşündünüz mü ki Ak Parti'nin kendisine ait yanlışlarının sebebi temelde ne olabilir? Ve keza bu duruma karşı neler yapmalıyız, yapabiliriz? Ben kendim adına, kendi yapabileceklerim hakkında epey zamandır düşünüyorum ve "sıradan vatandaşın acziyeti" görüşüne de hiçbir zaman inanamadım. O kanaatteyim ki özellikle okumuş kimselerin hepsi kendilerini birer devlet başkanı gibi genel bir eğitimle donatıp çözüme katkı yapmakla az veya çok yükümlüdür. Allah'ın bize emrettiği "doğruyu emredip yanlıştan vazgeçirme (el-emr bi'l-ma'ruf ven-nehy ani'l-münker) bundan başka nedir? O hâlde, öncelikle Ak Parti'nin ve ülkemiz ahalisinin yanlışlarına dair temel bir kültürel sebebi kendimce açıklayayım, ardından daha genel bir izah yapayım, en sonunda da buna dair kendimce en esaslı temel çözümü belirteyim.

Benim kanaatimce burada Ak Parti'deki "Karadeniz kültürü" büyük bir faktördür. İstemem ki bu Karadenizlilere karşı bir böbürlenme ve üstünlük taslama olsun ve öyle anlaşılsın; ama kanaatimce bu bir gerçektir. Kendi gözlemlerime göre ve daha birçok yakından tanıyanın şahitliğiyle, Karadenizli kadınlar güçlüdür, hatta erkeklere karşı baskındır. Evet, Karadenizli erkekler maçodur, ancak maçoluk yanlış anlaşılır: Her nerede ve her hangi çağda ki kadınlar güçlüyse, erkekler maço olurlar, zira erkekliklerini güçlü kadınlara ispatlamaları gerekir ve bunun için de erkeklik taslamak, maçoluk etmek zorunda kalırlar.

Buna zıt şekilde, biz Rumeli asıllılarda ise kadınlar erkeklere din ve gelenek gereğince itaat etmek zorunda olduklarından, bizim erkeklerimiz genelde erkeklik ispatına mecbur değildir ve o yüzden saygılı ve alçak gönüllüdür, maço değildir. En azından şimdiki Anadolu ve Karadeniz ve feminizm baskınlığına kadar bu böyleydi ve bu durum daha yeni yeni bozulmaktadır. Düşünün ki benim (1922 doğumlu, vefat etmiş) babaannemin ve hatta kısmen (1948 doğumlu) annemin kuşağına kadar bizde kadınlar kocalarına onların adıyla bile hitap edemezdi, çünkü bu saygısızlık sayılırdı. Mesela babaannem dedeme bir defa bile onun adıyla seslenememiştir, daima en büyük oğlu olan babamın adıyla seslenmiştir. Anadolulu ve Karadenizli kadınlar ise kocalarına "herif" bile derler. Rumelili geleneğimi daha düzgün öğrenmiş olmamla beraber, benim şimdiki bakış açımdan onların bu durumu korkunçtur.

İşte böylece şimdiki hâl-i pür-melalimizin oluşumunu anlıyoruz. Asıl sebep dış kaynaklıdır: Batı Avrupalı ve Amerikalı kapitalist patronlar ve bürokratlar, kısaca "Beyaz Zengin Adam", sıradan babayı ve kocayı yok etmek istiyorlar, şu amaçla ki kadın emeği üzerindeki egemenlik aile içindeki sıradan kocadan, babadan patrona ve bürokratik âmire, yani Beyaz Zengin Adam'a geçsin artık tamamen. Bu geçiş de artık ancak ailenin ve ailedeki baba ve kocanın tamamen yok edilmesiyle gerçekleşebilir. Ve de günümüzdeki ekonomik ve kamusal sistem sürdükçe, yani kitleler hâlinde büyük işletmelerde üretim ve kitleler üzerindeki zengin azınlık kontrolü sürdükçe, sıradan erkek olan babanın ve yine sıradan erkek olan kocanın yok olması kaçınılmazdır, zira sıradan baba ve koca ve ailenin artık bir işlevi kalmadı. Artık sadece büyük işletme ve kurum patronu ve yöneticisinin bir işlevi var. Yüz binlerce yıllık aile işletmesi temelli üretim yerine dev işletmelerdeki kitle üretiminin getirilmesiyle beraberdir ki sıradan baba ve koca artık gereksiz hâle getirildi ve dolayısıyla kanunlar yoluyla tamamen yok edilmeye çalışılıyor. Büyük zenginler bunu açıkça söyleyemeyeceklerinden, aileyi ve babayı ve kocayı yok etmek için kadın hakları söylemine sarılıyorlar, onu destekliyorlar, babayı ve kocayı yok etmeye yönelik kanunları kadınlar adına çıkarıyorlar.

Kadın hakları hareketi yani feminizm aslında elbette Beyaz Zengin Adam'ın bu amacından kaynaklanıyor. Nitekim kadın hakları hareketi ancak kapitalist ve bürokrat zenginlerin desteği sayesinde var olup serpilebildi. Böylelikle, feminizmin amacı şudur ki kadınlar babalarına ve kocalarına hasım olsunlar, onları kötü görsünler ve böylece babalar ve kocalar yerine patrona ve âmire itaat etsinler ve de nihayet böylece babaları ve kocaları yerine patronu ve âmiri ekonomik olarak kalkındırsınlar.

Böylece artık erkek sindirildi, sindirilmesinin bir sonucu olarak erkeklik taslayışı yani maçoluğu arttı, kadın sıradan erkeğe (ama sadece "sıradan" olanına, kapitalist patron ve bürokratik âmir olmayanına) baskın hâle geldi. Bu durumu, hısımlarımdan olan Rumeli asıllı bir büyüğümüz şu sözle özetlemişti: "Cahiller hoca oldu, kadınlar koca oldu." Ayrıca bu durumu şu sahih hadis de anlatmakta gibidir: "... Kadınlar kalabalık (veya "çok") gelecek, erkekler yetersiz (veya "az") gelecek, öyle ki elli kadına tek bir gözetici (el-kayyim el-vâhid)" düşecek... (Sahih-i Buhari)". Gerçekten de günümüzde kadınların beğenebildikleri üst seviyede yüksek statülü erkeklerin oranı artık kabaca yüzde 2'dir istatistiklere göre.

Aileyi ve babayı ve kocayı işte bu şekilde yok etmek isteyen büyük zenginler ve feministler, maalesef, Anadolu ve Karadeniz'in kadın-baskın kültürlerinde kendilerine bir tür gönüllü müttefik buldu...

Bazen bu sebeple diyorum ki akademik görevimden istifa etsem de siyasi kariyer mi düşünsem. Yani araştırma ve öğrenme kabiliyetimi yüksek seviyede siyasetin yöntemini ve tekniğini ve ahali eliyle finansmanını araştırıp öğrenmeye mi hasretsem (ve bu arada ufak tefek başka işlerle mi geçinsem). Çünkü bu anlattığım ışığında şu görüşteyim ki ülkemizde aileyi ancak geleneksel erkek-egemen Rumeli kültürünün tekrar yükselişi kurtarabilir ve dolayısıyla bu konularda siyaset seviyesinde bir şeyler yapmak benim gibi bazı Rumeli asıllılar için, ki onlar geleneksel kültürlerinden yeterince haberdar olmuşlardır, "farz-ı kifaye" olsa gerektir. Farz-ı kifaye kavramını tam çıkaramayanlar için izah edeyim: Yani bazı müminler bu görevi yerine getirdiğinde, diğerlerinden sorumluluk düşer. Lakin ortalıkta başka hiç kimseyi görmüyorum ki Rumeli asıllı olup bu konulara üst düzey siyasi ve entelektüel seviyede eğilsin. Özellikle öyle hiçbir kimseyi ne Rumeli asıllılar ne başkaları arasında görmüyorum ki Beyaz Zengin Adam'ın (yani Batılı kapitalistler ve bürokratların) aileyi yıkmak isteyişindeki ve bunun için kadın hakları söylemini kullanışındaki ekonomik baskınlık ve iktidar kurma amacını (ve de aslında onların ekonomik ve iktidar çıkarları için aileyi yok etmeye mecbur oluşunu!) anlasın ve ciddiye alsın. Dolayısıyla bu iş benim üzerime farz-ı ayn da olabilir, aynen beş vakit namaz gibi, şayet Allah bana ömür ve imkan verirse.

Yine de umarım ki böyle bir şeye gerek kalmaz, benim yerime buna eğilen Rumeli asıllı düzgün müminler çıkar. Zaten nihayetinde "yarına çıkacağımızı bilmiyoruz". Ayrıca, ben bu konularda elimden geldiğince gerçeği tavsiye etmeye çalışıyorum ve böylece bu konudaki görevime vefalı olmaya.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder