Bir önceki blog yazımda belirtmiştim ki aileyi çöküşten kurtarmak konusunda
"tek imkanımız ve şansımız şu anda ve öngörülebilir gelecekte Ak Parti
ve
onun iktidarıdır, fakat şu da lazımdır ki bizden olan Ak Partili
yetkililer bir şekilde uyarılarak kendilerine getirileler." Peki hiç
düşündünüz mü ki Ak Parti'nin kendisine ait yanlışlarının sebebi temelde
ne olabilir? Ve keza bu duruma karşı neler yapmalıyız, yapabiliriz? Ben
kendim adına, kendi yapabileceklerim hakkında epey zamandır düşünüyorum ve "sıradan vatandaşın acziyeti" görüşüne de hiçbir zaman inanamadım. O kanaatteyim ki özellikle okumuş kimselerin hepsi kendilerini birer devlet başkanı gibi genel bir eğitimle donatıp çözüme katkı yapmakla az veya çok yükümlüdür. Allah'ın bize emrettiği "doğruyu emredip yanlıştan vazgeçirme (el-emr bi'l-ma'ruf ven-nehy ani'l-münker) bundan başka nedir? O hâlde, öncelikle Ak Parti'nin ve
ülkemiz ahalisinin yanlışlarına dair temel bir kültürel sebebi
kendimce açıklayayım, ardından daha genel bir izah yapayım, en sonunda da buna
dair kendimce en esaslı temel çözümü belirteyim.
Benim
kanaatimce burada Ak Parti'deki "Karadeniz kültürü" büyük bir
faktördür. İstemem ki bu Karadenizlilere karşı bir böbürlenme ve üstünlük taslama olsun ve öyle anlaşılsın; ama kanaatimce bu bir gerçektir. Kendi gözlemlerime göre ve daha birçok yakından tanıyanın şahitliğiyle, Karadenizli kadınlar güçlüdür, hatta erkeklere karşı
baskındır. Evet, Karadenizli erkekler maçodur, ancak maçoluk yanlış
anlaşılır: Her nerede ve her hangi çağda ki kadınlar güçlüyse, erkekler
maço olurlar, zira erkekliklerini güçlü kadınlara ispatlamaları gerekir
ve bunun için de erkeklik taslamak, maçoluk etmek zorunda kalırlar.
Buna
zıt şekilde, biz Rumeli asıllılarda ise kadınlar erkeklere din ve
gelenek gereğince itaat etmek zorunda olduklarından, bizim erkeklerimiz
genelde erkeklik ispatına mecbur değildir ve o yüzden saygılı ve alçak
gönüllüdür, maço değildir. En azından şimdiki Anadolu ve Karadeniz ve
feminizm baskınlığına kadar bu böyleydi ve bu durum daha yeni yeni bozulmaktadır.
Düşünün ki benim (1922 doğumlu, vefat etmiş) babaannemin ve hatta kısmen (1948 doğumlu) annemin kuşağına kadar
bizde kadınlar kocalarına onların adıyla bile hitap edemezdi, çünkü bu
saygısızlık sayılırdı. Mesela babaannem dedeme bir defa bile onun adıyla
seslenememiştir, daima en büyük oğlu olan babamın adıyla seslenmiştir.
Anadolulu ve Karadenizli kadınlar ise kocalarına "herif" bile derler.
Rumelili geleneğimi daha düzgün öğrenmiş olmamla beraber, benim şimdiki
bakış açımdan onların bu durumu korkunçtur.
İşte
böylece şimdiki hâl-i pür-melalimizin oluşumunu anlıyoruz. Asıl sebep
dış kaynaklıdır: Batı Avrupalı ve Amerikalı kapitalist patronlar ve
bürokratlar, kısaca "Beyaz Zengin Adam", sıradan babayı ve kocayı yok
etmek istiyorlar, şu amaçla ki kadın emeği üzerindeki egemenlik aile içindeki sıradan
kocadan, babadan patrona ve bürokratik âmire, yani Beyaz Zengin Adam'a
geçsin artık tamamen. Bu geçiş de artık ancak ailenin ve ailedeki baba ve kocanın tamamen yok edilmesiyle gerçekleşebilir. Ve de günümüzdeki ekonomik ve kamusal sistem sürdükçe, yani kitleler hâlinde büyük işletmelerde üretim ve kitleler üzerindeki zengin azınlık kontrolü sürdükçe, sıradan erkek olan babanın ve yine sıradan erkek olan kocanın yok olması kaçınılmazdır, zira sıradan baba ve koca ve ailenin artık bir işlevi kalmadı. Artık sadece büyük işletme ve kurum patronu ve yöneticisinin bir işlevi var. Yüz binlerce yıllık aile işletmesi temelli üretim yerine dev işletmelerdeki kitle üretiminin getirilmesiyle beraberdir ki sıradan baba ve koca artık gereksiz hâle getirildi ve dolayısıyla kanunlar yoluyla tamamen yok edilmeye çalışılıyor. Büyük zenginler bunu açıkça söyleyemeyeceklerinden, aileyi ve babayı ve kocayı yok etmek için kadın hakları söylemine sarılıyorlar, onu destekliyorlar, babayı ve kocayı yok etmeye yönelik kanunları kadınlar adına çıkarıyorlar.
Kadın hakları hareketi yani feminizm aslında elbette Beyaz Zengin Adam'ın bu
amacından kaynaklanıyor. Nitekim kadın hakları hareketi ancak kapitalist ve bürokrat zenginlerin desteği sayesinde var olup serpilebildi. Böylelikle, feminizmin amacı şudur ki kadınlar
babalarına ve kocalarına hasım olsunlar, onları kötü görsünler ve
böylece babalar ve kocalar yerine patrona ve âmire itaat etsinler ve de
nihayet böylece babaları ve kocaları yerine patronu ve âmiri ekonomik
olarak kalkındırsınlar.
Böylece artık erkek sindirildi, sindirilmesinin bir sonucu olarak erkeklik taslayışı yani maçoluğu arttı, kadın sıradan erkeğe
(ama sadece "sıradan" olanına, kapitalist patron ve bürokratik âmir
olmayanına) baskın hâle geldi. Bu durumu, hısımlarımdan olan Rumeli
asıllı bir büyüğümüz şu sözle özetlemişti: "Cahiller hoca oldu, kadınlar
koca oldu." Ayrıca bu durumu şu sahih hadis de anlatmakta gibidir: "...
Kadınlar kalabalık (veya "çok") gelecek, erkekler yetersiz (veya "az")
gelecek, öyle ki elli kadına tek bir gözetici (el-kayyim el-vâhid)"
düşecek... (Sahih-i Buhari)". Gerçekten de günümüzde kadınların
beğenebildikleri üst seviyede yüksek statülü erkeklerin oranı artık
kabaca yüzde 2'dir istatistiklere göre.
Aileyi ve babayı ve kocayı işte bu şekilde yok etmek isteyen büyük zenginler ve feministler,
maalesef, Anadolu ve Karadeniz'in kadın-baskın kültürlerinde kendilerine
bir tür gönüllü müttefik buldu...
Bazen bu
sebeple diyorum ki akademik görevimden istifa etsem de siyasi kariyer mi
düşünsem. Yani araştırma ve öğrenme kabiliyetimi yüksek seviyede
siyasetin yöntemini ve tekniğini ve ahali eliyle finansmanını araştırıp öğrenmeye mi hasretsem (ve bu
arada ufak tefek başka işlerle mi geçinsem). Çünkü bu anlattığım
ışığında şu görüşteyim ki ülkemizde aileyi ancak geleneksel erkek-egemen
Rumeli kültürünün tekrar yükselişi kurtarabilir ve dolayısıyla bu
konularda siyaset seviyesinde bir şeyler yapmak benim gibi bazı Rumeli
asıllılar için, ki onlar geleneksel kültürlerinden yeterince haberdar
olmuşlardır, "farz-ı kifaye" olsa gerektir. Farz-ı kifaye kavramını tam
çıkaramayanlar için izah edeyim: Yani bazı müminler bu görevi yerine
getirdiğinde, diğerlerinden sorumluluk düşer. Lakin ortalıkta başka hiç
kimseyi görmüyorum ki Rumeli asıllı olup bu konulara üst düzey siyasi ve
entelektüel seviyede eğilsin. Özellikle öyle hiçbir kimseyi ne Rumeli
asıllılar ne başkaları arasında görmüyorum ki Beyaz Zengin Adam'ın (yani
Batılı kapitalistler ve bürokratların) aileyi yıkmak isteyişindeki ve
bunun için kadın hakları söylemini kullanışındaki ekonomik baskınlık ve
iktidar kurma amacını (ve de aslında onların ekonomik ve iktidar
çıkarları için aileyi yok etmeye mecbur oluşunu!) anlasın ve ciddiye
alsın. Dolayısıyla bu iş benim üzerime farz-ı ayn da olabilir, aynen beş
vakit namaz gibi, şayet Allah bana ömür ve imkan verirse.
Yine
de umarım ki böyle bir şeye gerek kalmaz, benim yerime buna eğilen
Rumeli asıllı düzgün müminler çıkar. Zaten nihayetinde "yarına çıkacağımızı bilmiyoruz".
Ayrıca, ben bu konularda elimden geldiğince gerçeği tavsiye etmeye
çalışıyorum ve böylece bu konudaki görevime vefalı olmaya.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder