Sayfalar

14 Nisan 2018 Cumartesi

Totaliter Sekülarist Feminizm ve Evlilik Saadetinin Sonu

Modern feminist ve totaliter-sekülarist AB kanunları evliliğe inanmayan kanun koyucularca şu amaçla dizayn edilirler ki evliliği baltalasınlar. Maalesef ülkemizde de bu durumun etkisini en derinden, hatta iliklerimize kadar hissediyoruz ve Avrupa Birliği'nden hükümetimize dayatılan feminist seküler kanunlar ailelerimizi yok ediyor. Ülkemizde resmî boşanma oranı daha birkaç yıl önce her beş çiftten birine yükselmişti. Buna ilaveten, evlilikler de inanılmaz derecede zorlaştı. Bu yazıda o yönlerden sadece birini ele alıyorum ki AB kanunları onlarla evliliği zorlaştırmakta ve hatta gerçek bir evliliği imkânsız hâle getirmektedir. Umarım sayın cumhurbaşkanımız çok geçmeden bu durumdan yerli yerince haberdar edilir de Aile Bakanlığını totaliter laikçi feminist yapılanmadan temizler ve ardından işler düzelmeye başlar.

AB kanunlarının "evliliği baltalama amacı"ndan söz ederken "adeta" kelimesini kullanmadım, zira o kanunlar gerçekten, objektif olarak ve tam olarak bu amaçla dizayn edilirler. Bunun sebebi de basittir: AB kanunlarını yapan kanun koyucular -hem siyasetçiler hem de hukukçular- genelde sosyalisttir veya sosyalist kökenli sosyal demokrattır veya sosyal-liberaldir. Her ne kadar onların bu inanışı akademik araştırmalarla çürütülmüş olsa da sosyalistlerin hemen tamamı ve sosyal liberallerin de en azından bazıları hâlâ şuna inanırlar ki aile feodaliteden kalma köhne bir kurumdur ve yavaş yavaş da olsa yok edilmesi gerekir. Açık sözlü bir sosyalist tanıdığınız varsa bunu size çekinmeden söyleyecektir.

"Kadının beyanı esastır" ilkesi kadınlara evlilik için "adam gibi" yaklaşmaya önemli ölçüde engeldir, hatta evlendikten sonra onlara "erkek gibi" davranmaya da. Zira 20-30 yaşında bir genç kadına evlilik teklif etmek için yaklaşmaya çalışırsanız ve o sizi yanlış anlarsa sizi tacizle suçlayabilir ve onun beyanı mahkemelerce "esas" sayılır. Şahsen benim annem ve babam yaşlıdırlar ve o yüzden bana diyorlar ki kendim birini bulaymışım. Ama bekâr erkeklerin çoğu bunu ancak çok çekingen yapabilir, "erkek gibi" yapamaz, çünkü bu aile ve erkek düşmanı AB kanunları altında yanlış anlaşılıp tacizle suçlanmak bir felaket olur. Fakat bu sefer de genç kadınlar genç erkekleri "pısırık" bulurlar, "erkek olmamak"la suçlarlar ve erkekler onlara zoru zoruna yaklaşabildiklerinde de onları "içlerine sindiremeyerek" reddederler.

Genellikle de genç bekar kadınlar genç bekar erkekleri çok beğendikleri maço ve evli erkek tanıdıklarıyla kıyaslarlar ki onlar genellikle iş arkadaşlarıdır ve bazen de başka bazı meslekî tanıdıklardır. Halbuki genç bekar kadınların bilmesi beklenirdi ki Avrupa Birliği'nin "kadının beyanı esastır" kanunları altında, ilgi duyduğunuz bir kadına veya hatta kendi eşinize "erkek gibi davranmak" ve atılgan olmak gülünç derecede muazzam bir risktir. Bu risk çoğu erkek için öyle aşırı ve gayri-makuldür ki ancak ahmaklar onu alır, şayet arkalarında çok büyük bürokratik destekleyicileri ve "torpil"leri yoksa. Bunun sonucunda, genç kadınlar evlenmektense şunu tercih ederler ki iş yerinde veya başka bir meslekî ortamda maço ve yırtık (ve genellikle evli) erkek meslektaşlarıyla eğlensinler ve iş aralarında onlarla sosyal buluşmalar yapıp hep beraber şuh kahkahalar atsınlar. Hatta evli kadınların birçoğu da bu erkek meslektaşlarını kocalarından açıkça daha çok beğenir ve kocalarındansa onlarla daha çok vakit geçirmek ister, zira onlar da eşlerini yeterince maço, erkeksi, yırtık ve çekici bulmaz. Hâlbuki muhtemeldir ki onların kocaları, o zavallı adamlar haklı olarak şundan korkmaktadırlar ki karılarına fazla erkeksi, maço, yırtık davranırlarsa ve karılarının tepesi atarsa karıları yarın onları boşayabilir. Ya boşanmadan sonrası? İşte o bir yıkımdır. Pek çok genç kadın pek çok avukatların ve hâkimlerin işbirliğiyle kötü muamele tazminatı olarak eski kocalarının bütün mal varlıklarını mahkeme yoluyla ele geçirirler ve de onların maaşlarının büyük kısmını eski eş nafakası olarak ömür boyu zapt ederler. Hatta işsiz kalıp nafaka ödeyemeyenler hapse atılmaktadır. Pek çok örnekten bir tanesi olarak Trabzon'da yaşanan şu hadise çok manidardır: 15 gün evli kalıp süresiz nafaka ödeyen genç.

İşte böylece -ve AB kanunlarının dayattığı birçok diğer şekilde- evlilikler artık çok zor gerçekleşiyor ve gerçekleştikten sonra da mutlu olunamıyor. Bazıları bunlardan dolayı sayın cumhurbaşkanımızı ve hükümeti suçluyor, oysa herkes biliyor ki Erdoğan'ın ve hükümetin yerine başkası gelirse AB kanunları aynı şekilde ve hatta daha beter şekilde ithal edilmeye devam edilir. Problem hükûmette değildir, totaliter laikçi AB kanunlarındadır ve modern sekülarist feminizmdedir. Artık vakit geldi. Faşizan feminist ve totaliter sekülarist zorbalığa karşı erkeklerin insan hakları hareketi ülkemizde de doğru düzgün bir şekilde başlatılmalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder