![]() | |
Sultan III. Selim Babüssaade önünde bayramlaşıyor.** |
Avrupalılar ise Osmanlı hanedanına da, onların devletine de, onların yönetimi altındaki bütün Müslümanlara da Türk derlerdi. Balkanlardaki Osmanlı halkı arasında da benzer bir kullanım vardı. Mesela Müslüman bir Arnavut'a (veya Boşnak'a veya Balkan Türk'üne) sorsanız şöyle konuşurdu: "Türklüğün şartı beştir: Kelime-i şehadet getirmek, namaz kılmak, oruç tutmak, ilh." Kaldı ki zamanımızda dahi Balkanlı veya Balkan kökenli yaşlıca Müslümanlar benzer cümleler kurarlar ve Türk kelimesini bu şekilde anlarlar.
Osmanlı âlimleri ve aydınları "etnik" diyebileceğimiz bir anlamda kendilerine ekseriyetle Rûmî derdi ki erken klasik Arapçada "Romalı-Bizanslı" anlamına gelen bu kelimenin Osmanlı Türkçesindeki anlamı Anadolulu-Rumelili idi. Ancak şu da inkâr edilen bir şey değildi ki Rûmîlerin ekserisi, en azından bir lingua franca olarak, "lisan-ı Türkî" konuşuyorlardı, çoğunlukla göçebeler veya daha ziyade hayvan besleyen köylüler olan Türk taifesiyle akrabaydılar ve bir anlamda Türk idiler.